8 Nisan 2013 Pazartesi

Tiflis (Gürcistan)

aralık 2012

Kafkaslar’ın ışıklar içerisinde parlayan güzel şehri.

     Aralık ayının sonuna yaklaşırken uzun yıllar sonra noel zamanında Türkiye’de olmamın da verdiği etki ile yurt dışına çıkmak ve noelin yaşandığı bir yerlere gitme isteği doğdu içimde.  Kısa bir karar aşamasından sonra Trabzon’a en yakın şehirlerden biri olan Tiflis’e gitmeye karar veriyorum.  Hemen 50 lira olan otobüs biletimi alıyor ve sırt çantamı hazırlayarak soluğu otogarda alıyorum. Akşam 8’de hareket etmesi  gereken otobüs yaklaşık yarım saatlik gecikmeyle hareket ediyor. Yaklaşık 15 – 20 yolcu var ve şansıma benim yanımda Japon bir bayan oturuyor. Hemen konuşmaya başlıyorum. Konuşma ilerledikçe aynı yaşta olduğumuzu ve yaklaşık 11 aydır dünya turunda olduğunu öğreniyorum. Peki “Trabzon’a gelme nedeniniz nedir?” diye sorduğumda; “İran vizesi almaya geldim” yanıtını alıyorum. Açıkcası  Amerika, Avrupa ve diğer bütün gelişmiş ülkelere vizesiz girebilen Japonların İran’a girebilmek için vize almak zorunda olmaları beni şaşırtıyor. Neyse güzel bir sohbet eşliğinde yaklaşık 3 saatlik bir yolculuk sonrası Sarp sınır kapısına varıyoruz. Burada Türk sınırından geçtikten sonra otobüsten sırt çantalarımı alarak Gürcü sınırına gidiyorum. Tekbir soru dahi sorulmadan kolayca Gürcistan’a giriş yapıyorum. 
Ve hemen karşıdaki döviz ofislerinin birinden bir miktar ‘lari’ alıyorum. Lari ile lira arasında pek bir fark yok. 1 lari yaklaşık 1.2 lira ediyor. Para bozdurma sonrası otobüse binerek yola devam ediyoruz.  Zaman zaman kar yayışı eşliğinde yerel saat ile sabah 9 sularında Tiflis’e varıyoruz. 

                          Şehire vardığımda havanın durumu buydu.

Tiflis otogarı şehir merkezinin biraz dışarısında ve 9 numaralı sarı minibüs ile şehir merkezi sayılan Freedom Square(Özgürlük Meydanı) gidebiliyorsunuz. Fakat ben her yerde olduğu gibi araç kullanmaktansa şehri yaşayabilmek adına buz gibi havaya rağmen yürümeyi tercih ediyorum. Uzunu sayılmayacak bir yürüyüşten sonra önce Özgürlük Meydanı’na ardından da hostelworld’den ayırttıpım hostelin olduğu sokağa gidiyorum. Fakat sitedeki adreste hosteli göremeyince numarayı arıyorum. Fakat numarayı aradığımda hostel olmadığı cevabını alıyorum. Bunun üzerine şehrin ana damarı sayılan adını şehrin en ünlü şairlerinden birinden alan Rustaveli Caddesi’ne çıkıyorum. 
Bu arada yağmur iyice bastırıyor. Bense arkamda çanta hostel arıyorum. Bu sırada cadde üzerinde turizm ofisi görüyor ve hemen içeri girerek hostel soruyorum. Görevli hemen ofisin yanındaki küçük BHM Hostel’i gösteriyor. Bende zaman kaybetmeden yer olması ümidiyle hostele gidiyorum. Şansıma yer var. Hemen bir gece kalacağım için 20 lari vererek çantamı odaya bırakıyr ve kendimi dışarı atıyorum. Buz gibi bir hava ve yağmurun altında önce Rustaveli Caddesi’ni ardında da caddenin sonunda ki Özgürlük Meydanı’na oradan da Kura Nehri’nin iki yakasını birbirine bağlayan en güzel köprü olan Peace Bridge(Barış Köprüsü)’e iniyorum. 

                                             Özgürlük Meydanı
                               

    Burada biraz gezindikten sonra acıktığımı hissederek Rustaveli’nin diğer ucunda olan ve mimarisi ile şehre gelen her turisti kendine çeken ve benim dünyanın her yerinde vazgeçilmezim olan McDonalds’a gidiyorum. 

                                                  McDonald's

Burada karnımı bir güzel doyurarak (bir menü ortalama 12 lari) soğuk hava ve uykusuzluğun verdiği yorgunlukla hostele gitmek için tekrar Rustaveli Caddesi'ne çıkıyorum. Bu sırada hemen caddenin girişinde sol tarafta çok ucuza satılan hediyelik ve geleneksel eşyalar satılan standları görüyor; biraz göz gezdiriyorum. 

                                             Ne ararsan var :) 

Ardından da hostele dönüp biraz uyuyorum. Birkaç saat sonra uyandığımda hava kararmıştı ve bu şehri ışıklar içerisinde görmek için can atıyordum. Biri Ermeni diğeri Azeri olan hostel görevlilerinden biraz bilgi alarak dışarı çıkıyorum. Fakat dışarı çıktığıma bir süre pek sevinemiyorum. Çünkü hava gündüz olduğundan çok daha fazla soğuktu (-10). Ama ne olursa olsun bu şehri gece gezecektim.  Hemen kendimi Rustaveli Caddesi'ne atıyorum. Ve işte o zaman bu şehre ‘ışıklar şehri’ denmesinin ne kadar doğru olduğunu anlıyorum. Heryer ışıl ışıl parlıyordu. 

                                                Rustaveli Caddesi

Birkaç saat gezinip fotoğraf çekildikten sonra soğuk havanın iyice içime işlemesi nedeniyle tekrar McDonalds’a gidip bir şeyler dedikten sonra hostele dönüp günü sonlandırıyorum. 

                                         Manzara harika :) 

Ertesi sabah erkenden kalkıp çantamı resepsiyona bırakarak kendimi yine dışarı atıyorum. Bu sefer hedefimde ilk olarak şehirde yaşayanların dahi çoğunun bilmediği – farkında olmadığı, küçük bir ara sokak olan Sahavteli’de yer alan ilginç mimariye sahip saat kulesi var.  Shavteli Sokağı tarihi Kura Nehri’nin tarihi Tiflis tarafında kalan ve Baratashvili Köprüsü’nden yukarı çıkarken hemen sol tarafta kalan küçük bir ara sokak. 

                                                    Saat Kulesi

Bu güzel kuleciğide gördükten sonra artık yeni şehir olarak bilinen Kura Nehri’nin diğer tarafına geçiyorum. Burada ilk durağım gündüzleri şehrin alışveriş, geceleri ise eğlence hayatının olduğu Marjanishvili Caddesi oluyor. Geniş bir cadde olan burası sağlı sollu mağazalar ve restaurantlar ile uzayıp gidiyor. Burada birçok Türk restaurantı ve bir tanede McDonald's yer alıyor. 

                                       Marjanishvili'den bir kesit.

İnsana Kafkaslarda değilde Avrupa’da bir şehirdeymiş hissi uyandırıyor. Bu renkli caddeyi boydan boya gezdikten sonra ara sokaklardan ve şehre hakim bir noktaya kurulu olan başbakanlık sarayının önünden geçerek

                                         Başbakanlık Sarayı

 Tiflis’in (Gürcistan’ın) en büyük katedrali olan Sameba Katedrali’nin gidiyorum. Burası bir tepenin üzerine kurulu ve benim gibi yürümek isteyenler için tırmanış biraz yorucu oluyor. Dinlerine sıkı sıkıya bağlı olan Katolik Hristiyan olan Gürcistanlılar için çok önemli olan bu katedrale çıkarken birçok pazar yerinin içerisinden geçiliyor. Böylelikle yerel halkın en doğal yaşamına tanıklık edilmiş olunuyor.  

                                         Pazar tezgahları

Oldukça büyük olan katedralin içerisini gezebilir ve bahçesinden şehri kuşbakışı izleyebilirsiniz.  Burada bir süre şehir manzarasının tadını çıkardıktan sonra tekrar şehre iniyor ve Queen Tamar Caddesin’nin zirvesinde olan tren istasyonuna giderek akşamki Erivan trenine biletimi alıyorum. Ardından da küçük olmak kaydıyla son birkez şehri turlayarak hostele dönüp çantamı alıyorum. Ve tren istasyonuna geri dönmek için soğuk hava ve yorgunluğun verdiği etkiyle ilk ve sonkez metroyu kullanıyorum. 

                                                     Metro :)

 Görevlilerin İngilizce bilmemesi nedeniyle zorda olsa anlaraşarak yaklaşık 3 lariye biletimi alarak oldukca eski ve derin olan metroyla birlikte tren istasyonuna varıyorum. 

                                                Tren istasyonu.

Tren istasyonu küçük bir alışveriş merkezinde yer alıyor. En üst katta bilet satış ofisleri ve bekleme bölümüm var. Tren saati geldiğinde alışveriş merkezinin arka tarafına inilip trene biniliyor. Bu arada alışveriş merkezinin en alt katında küçük bir döviz ofisi bulunuyor. Tam saatinde kalkan tren ile akşam 8'de veda ediyorum ışıklar içerisindeki bu güzel şehire. 

Tiflis'te ilgimi en çok çeken şey insanların kitap okuma sevgisi oldu. Çoğu sokakta kitap satış tezgahları çok hoşuma gitti. 


                                                  İşte bunu çok sevdim.

Tiflis hemen Türkiye'nin yanı başında  İstanbul'dan uçakla yaklaşık 2,5 Trabzon ve Gürcistan'a yakın diğer şehirlerden otobüsle yaklaşık 10 - 12 saatte ulaşılabilen çok güzel bir şehir. 
Hafta sonu tatillerinde dahi iki günlüğüne gidilebilecek ışıklarla kaplı bu harika şehirin tüm misafirperverliği ile sizi ağırlayacağına emin olabilirsiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder